Ne belediyeler var memleketimde!

Raif Türk- GÜNDEM

DİYARBAKIR- Diyarbakır yerel yönetimi, “büyük şehir belediyesi” biçiminde, yeniden örgütlenecek. Konuya ilişkin düzenleme bir süre önce yapıldı ve Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Düzenleme tamam, amenna, yalnız önemli bir eksiklik varlığını sürdürüyor. Bu kenti yönetecek kadrolar şimdilik ortalıkta yok. Belediye’de işin başında olanlar, Diyarbakır halkından intikam alıyormuş gibi bir tutumla kenti yönetiyor. Kaldırımlar işgal ediliyor, tarihi eserlerin çevresindeki yeşil alanlara beton dökülerek kahvehanelere dönüştürülüyor, yapılaşmanın yoğunlaştığı bölgelerdeki sokaklarda, daha çok daralma, yeşil alanda daha çok küçülme gözleniyor. Ve yönetim, kenti çirkinleştirmeyi götürü (kabala) almış gibi bir görünüm sergiliyor. Yönetim, sanki büyük bir gayretle bu kenti sevimsizleştirimeye çalışıyor. Belediye yönetimi ya kendine ya ad Diyarbakırlılara konuk gözüyle bakıyor. İkisinden biri kesin.

Hükümetler ne yapar

Diyarbakır halkının bağrından çıktığı söylenen belediye yönetimi böyle bir tutum sergiliyor da hükümetler ne yapıyor? Şüphesiz onlar da halkımıza huzurlu ortamlar sağlamak(!) İÇİN ÇABALIYOR. Nitekim bu amaçla Karacadağ’ın eteklerinde, bir de “Karacadağ” (Alatosun) Belediyesi kurmuşlar.

Diyarbakır’ın yerel yönetimler haritasında son zamanlarda yeni değişiklikler oldu. 73 vilayette olduğu gibi burada da yeni “beldeler” açıklandı ve bu merkezlerin başına seçimle birer belediye başkanı getirildi. Yeni başkanlardan biri de Alatosun Köyü’ne düştü. Başkanın adı, Şeyh Ahmet Karacadağ. Yeni beldenin adı Kubbe, Karacadağ veya Şeyh Ahmet’in köyü olarak da anılıyor.

Belediye denince, hep toplu yapılaşmanın yoğunlaştığı, birkaç cadde ve sokağı olan merkezler aklıma gelir. Bazı kentsel altyapı çalışmalarının zorunluluk haline geldiği, ancak diğer benzeri yerleşim birimlerine oranla hizmetlerin daha kolay götürüldüğü merkezler gibi…

Diyarbakır’a 38 kilometre uzaktaki Karacadağ beldesine gidişimde, kafamdaki belediye kavramının o yöre için geçerli olmadığını, ANAP’ın buralarda yeni tür çağ atlama denemeleri yaptığını ve yerel yönetimler kavramına yeni boyutlar kazandırdığını (!) gördüm.

Karacadağ bazalt kusmuş. Diyarbakır’ın 15. Kilometresinden Siverek’e kadarki alanı kusmuklarıyla kısırlaştıran Karacadağ, karşımızda çıplak, gri duruyor. Bir tek ağaç bulamazsınız. Karacadağ, püskürttüğü bazaltlarla kısırlaştırılmış ya, insanlar “eyvallah” deyip çevrelerinde yeşili geliştirmek için çaba içine girmenmiş. Devlet zaten bu bölgelerdeki yeşilliği ve ormanları sevmemiş.

Alatosun diye diye gittiğimiz yerin 30-40 haneli bir yerleşim ünitesi olduğunu görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Burası bir köy bile değildi. Bölgemizde “mezra” olarak tanımlanan bir ünite. Tamam, burası Alatosun ama belediye başkanlığı başka mezrada. İki kilometre kadar ötede” köylüler ve biz de tarif edilen güzergahta yol aldık. 20-25 kilometre gittikten sonra bu kez de 15-20 haneli bir mezra karşımıza çıktı. Başkan Şeyh Ahmet Karacadağ’ı sorduk onlar da başka bir mezrada olduğunu söylediler. Bize kılavuzluk yapsın, fazla yer dolaşmayalım diye bir çocuk aldık yanımıza. Çocuğa belediye binasını tanıyıp tanımadığını sorduk, “İşte belediye” dedi. Meğerse mezraya varmadan önünden geçilen ilk barınakmış. İyi ki uzaklaşmamışız diye sevindik. Küçük bir tepenin başında, tek katlı iki odalı küçük bir yapı. Daha önce ahır sanmıştır. Ne tabela var, ne bir işaret…

Belediyedekiler, oraya yöneldiğimizi pencereden görmüş olmalılar ki teker teker dışarı çıktılar. “hoş geldin, hoş bulduk” derken, tanışma faslı başladı.

Karacadağlar’ın belediyesi

Başkan Ahmet Karacadağ, Ankara’daydı. Yerine yeğeni Mehmet Karacadağ bakıyordu. Vekil Bey, geçip makama oturdu ve bir yandan bizimle ilgilendi, bir yandan tütün sardı. Telefon etmek istedim, henüz bağlanmamıştı. Zararı yok, elbet bir gün bağlanacaktı. Ama sorun bir değil ki. Elektrik iki üç günde bir kesilip günlerce karanlıkta kalırlarmış, 1989 yılında yapımına başlanan göletlerinin inşaatı bir türlü ilerlemezmiş, hayvancılık tek geçim kaynaklarıyken devletten en ufak bir yardım bu konuda da gelmezmiş.

Belediyede görevli olarak Başkan Vekili ve yine soyadı Karacadağ olan bir çaycı vardı. Oturan 7 kişiden biri hariç tümü Karacadağlar’dandı. İbrahim, Hamza, Rauf, Nedim, Halit vs. Anlaşılan bu belediye, gerçekten “Karacadağ Belediyesi” idi. Buna karşın Karacadağ’ı neden Alatosun yaptıklarına bir anlam veremedim.

Bizden önce İller Bankası’ndan beldenin imar durumunu incelemek üzere bir ekip gelmiş, başkan Ankara’da olduğu için geri dönmüş. Bana kalırsa geri dönüşlerinin başkanla bir ilgisi yoktu. Resmen ürtkmüşlerdi. Çünkü Alatosun Belediyesi denilen yer 13 mezradan oluşuyordu ve mezraların arası 2’şer 3’er kilometreydi. Buraya mühendis ve mimarlar nasıl bir altyapı getireceklerdi ki…

Mamafih, işler sonuçsuz kalsa da bazı açıkgöz müteahhitlere iş çıkacağı kesindi. Hiç değilse bu da bir kazanım değil miydi?

Başkan vekilinin anlattıklarına göre bu yıl iki okulları programdaydı, sağlık ocağının da yapımı planlanmıştı, ancak henüz somut bir adım atılmış değildi. Anladığım kadarıyla da o “somut bir adım”lar biraz zor atılacak ya da hiç atılmayacaktı.

Alatosun’un belediye yapılması kararı ANAP döneminde çıkmış, iki ay önce yapılan seçimlerden birkaç gün önce de Köy Hizmetleri Müdürlüğü’nün makinaları gidip yol yapımına başlamışlar. Seçimlerin sonucu açıklanınca da çalışmalar durdurulmuş. Abdulkadir Aksu ile yakınlığı bilinen Şeyh Ahmet ve taraftarları, ANAP’a şükranlarını oylarıyla sunup bu partiyi iktidar yapınca DYP yönetimindeki Köy Hizmetleri kızmış, makinaları geri çekmiş, yol yapım çalışmaları da yarım kalmış…

Şimdi Milli Eğitim, Sağlık ve İller Bankası yatırımlarının da aynı akıbete uğramayacağını kim söyleyebilir?

Alatosun, ilgin. Bir yer, zengini de vardır yoksulu da… Üç teneke peynir satabileni de vardı, 500 teneke peyniri paraya çevireni de… Ancak bunlardan hangisinin belediyenin 15 kadrosu arasında yer alacağını ancak Allah bilebilirdi.

Oyun ve Oyuncular

Alatosun’u belediye yaptıranlar, önemli bir iş başarmışlardı. Fakat bu ülkede politik kararlar, bir süre sonra yine politik başka kararlarla uygulanamaz duruma gelir. Sık sık değişik yaşanan bu süreç, Alatosun’da da başlamış gibi…

Alatosun’un belediye binasına ve uyduruk olacağı muhakkak olan bazı “altyapı” çalışmalarına harcanacak kaynaklar, bu dağınık köyün kalkınma projelerine harcansaydı daha verimli olmaz mıydı? Pekala olabilirdi. Anlaşılan birileri, bir şeyler kapmak için Alatosunlulara oyun oynamışlardı.

Alatosun Belediyesi’nde işler böyle. Ya Diyarbakır ne olacak? “Avrupai” düşünen Avrupai konuşup Avrupai yürüyen sayın başkanın yönetimiyle, bu kadar Afrikai Diyarbakır da Avrupai EKSİK BUNDAN SONRASINA ARŞİVDEN ULAŞMALI