Musa Anter
Türkiye’nin “üç sorunu” varmış bu kadar olsaydı, ben bu halimle bunları hallederdim. Ama Türkiye baştan başa sorundur.
Meşhur bir başbakanımız demişti ki, Türkiye’de işler “A”dan “Z”ye kadar bozuktur. Bakıyorum yıllardır Türkiye’de işler hala onun dediği gibi.
Gelelim bizim bilgin basınımızın, Türkiye’nin tüm sorunlarından seçip, önümüze koyduğu üç soruna: Bir, Kürt sorunu… İki, Kafkas sorunu… Üç, Kıbrıs sorunu…
Mantıki bakılırsa, bu üç sorunun da kolaylıkla çözümlenmeyecek bir yönü yoktur. Aslında bu üç sorunu da idaresiz idaremiz yaratmıştır. Biraz mantık biraz hak bilir ve biraz da kendi kendini bilmekle, kolayca hallolabilecek sorunlardır bunlar.
Ama eğer hükümetimiz, şimdiki gibi hep etrafıyla sopa ve çizmelerinin ucu ile konuşursa, daha çok kıskaca girecektir. Çükü basın diyor ki, TC. üç kıskaç arasına girmiştir.
Kıbrıs sorununa bir bakalım. Kıbrıs’ta Rumlara göre çok az bir Müslüman cemaat vardı. Diyelim ki Rumlar bu vatandaşlarına haksızlık yapıyordu ve biz de bunu kabul etmiyorduk. Pekâlâ insan haklarını ileri sürerek bu soydaşlarımızın azınlık haklarını koruyabilirdik ve tüm dünyaya karşı da haklı duruma düşerdik. Ama biz ne yaptık? Havadan, denizden ve karadan ordu gönderdik. Kıbrıs2ı altüst ettik. Rumların şehirlerini, plajlarını, otellerini, çiftliklerini ve tüm taşınır ve taşınmaz mallarını yağma ve tahrip ettik. Ve üstelik bu malları Türkiye halkının menfaatine değil, oralı dünyaca üç kağıtçı olarak nam kazanan Asil Nadir ve diğer Kıbrıslılara peşkeş çektik. Üstelik bu fakir milletin bütçesinden Kıbrıs’a trilyonlar harcadık. Bu yüzden Amerika’dan ambargo gördük. Ve halen de bu uygar alem bizi haksız biliyor. Üstelik oraya gülünç bir de Cumhuriyet kurduk. Sovyet ve Yugoslavya birliklerinin dağılmasından dolayı kurulan yeni Cumhuriyetler bir hafta içinde dünyaca tanındılar. KKTC yıllardan beri tek bir devlet tarafından tanınmadı. Gülünç Cumhuriyet’in gülün. Cumhurbaşkanı bile ancak Türkiye pasaportu ile dışarı çıkabiliyor.
Kafkasya sorununa gelince, hani Misakı Milliciydik? Yurtta sulh, cihanda sulhu terennüm ediyoruz. Peki bizim Kafkasya’da işimiz ne? Daha denizi görmeden paçayı sıvayan Süleyman Demirel gerine gerine dedi ki, “Adriyatik denizinden Çin denizine kadar iki yüz milyonluk muazzam bir Türk İmparatorluğu olduk.” Doğal olarak Süleyman beyimiz de imparatorluğum imparatoru.
Boş sözlerle Ermeniyi ve Rusları tahrik ettik. Ve daha da boşa konuştuk. Eğer Azerbaycan ve Nahcıvan’a müdahale olursa, biz onları yalnız bırakamazdık.
Sonra müdahale oldu. Gazeteciler soruyorlar: “Sayın başbakan Ermeniler Azerbaycan’a girdiler. Nahcıvan’a saldırıyorlar, müdahale edecek misiniz?” Süleyman Bey alışılmış dönek manevrasıyla diyor ki: “Böyle şey olmaz. Bütün dünya Ermenilerin arkasında.”
Peki Sayın Türkiye2nin bir numaralı “siyaset” adamı, eğer daha sen Ermenileri tanımıyorsan, yalnız gücün fakir Türkiye halklarına mı yetiyor?
Kürt sorununa gelince ise, bence en kolayı budur. Biraz kardeşlik, biraz samimiyet, hak ve hukuka hürmetkar olundu mu Kürt sorunu hallolmuş demektir. O şartla ki, hükümet elindeki ilkel sopa ve silahları askeri müzeye bıraksın.