Deneme ile şiirin sınırında bir yazar

Enis Batur, omuz omuza sürdürdüğü deneme ile şiir serüvenine üç yeni kitap daha ekledi. Sıçrayan Fasulye, Perişey ve Söz’lük. Enis Batur’la son çıkan kitapları üzerine Metin Sever konuştu. 
“Yazmak, biz özgürleşme isteğini içinde taşır, hem de bizden önce koyulmuş kurallarla uğraşmayı. İşin başında etkilenme kaçınılmazdır ama, hemen sonrasında karşı çıkma, hatta yadsıma gelmelidir” diyen Enis Batur, geçtiğimiz haftalarda yayınlanan üç kitabıyla sürdürüyor bu serüvenini: “Perişey”, “Sıçrayan Fasulye” ve “Söz’lük”. 
“Perişey”, yazarın, Remzi Yayınları’ndan çıkan son şiir kitabı. 1973’den başlayarak yayımladığı şiir kitaplarını 1987’de “Yazılar ve Tuğralar”da toplayan Batur, Argos Dergisi’nde “Opera”nın bir bölümünü gün ışığına çıkardıktan sonra yeni dönem şiirlerini “Gri Divan” ve “Koma Provaları”nda toplamıştı. “Perişey” ise iki dönem arasında köprü kuran şiirlerden oluşuyor. 
“Şiir olmasaydı hayatımın bir ekseni olmazdı gibi geliyor bana” diyen ve “Gri Divan’dakiler, toplumun uçta kalmış bireylerinin ve daha marjinal hayatlarının üzerine giden şiirlerdi. Şimdiki zamanı değil de geçmişi de geniş çapta kapsama iddiasında olan şiirlerdi. Bu durum, enstantaneye gönelik, lirin denebilecek şiir kanadını dışarıda bırakıyor ister istemez. ‘Perişey’de ise bu yok. Burada daha çok ân’a konsantre olmuş şiirler söz konusu. Daha lirik, daha az kontrollü. Benim kendi içimde alışmuş olduğum bir yatağın ürünleri ve devamı bu şiirler” diyen Enis Batur, “Perişey’i “belki şiiri yazdıran şey” olarak tanımlıyor. 
“Perişey”in dikkat çeken özelliklerinden birisi: “Otoportre Denemeleri.” Her sanatçı biraz narsisttir derler, ancak bunu sadece, kendine hayranlık duyma olarak görmek yanlış olsa gerek. “Birçok şeye anlam veremeden hayat hızla akıp gidiyor” diyor Batur ve ekliyor “insan kendisine bir şaşkınlıkla bakıyor. Nasıl oluyor da ben buradayım, yaşıyorum ve sonra öleceğim! Bu aslında ürpertici bir tablo. İşte bu noktada insanın kendisiyle teması iki açıdan önem kazanıyor. Birincisi: Anlamsal gediklerin arasında birtakım şeyleri yakalayabilirim ve yaşamımı bir sürüklenmeden ibaret olmaktan çıkarırım duygusu. İkincisi de başkalarını anlamanın en sağlam yolunun bir insanın kendi kendisini anlaması olduğu gerçeği. Bu otoportreler görünüşte kendi yüzüme bakma denemelerim ama aslında o yüzün arkasında, gizlenen çaresizlikler, düş kırıklıkları, yani bütün bir panoramam var. Bu benim yüzüm ama pekala başkasının yüzü de olabilir. Nitekim kitapta başkalarının yüzleri de var.” 
“Sıçrayan Fasulye” ise Yapı ve Kredi Yayınları arasından çıktı. Batur’un bu kitabı edebiyat ve sanatta çeşitli temalar üstüne kaleme alınmış yazılardan ve konuyla ilgili resim, fotoğraf, gravürlerden oluşuyor. Peki neden, zıplayan değil de “Sıçrayan Fasulye?” Batur, şöyle açıklıyor bu farkı: “Zıplamak, bir dionysos fiili. Zıplayan fasulye amaçsız, başıboş. Sıçrayan Fasulye ise sancılı çünkü içinde merak böceği var. Sistematik yazının piramidi, hem rastlantının payını elden geldiğince indirgediği için, hem de oluşma sürecinin klasik ‘koni’si nedeniyle sıçramaya izin vermez, buna karşılık, parça, yazının neredeyse kaçınılmaz mantığıdır sıçrama.” Kitaptaki yazılar: Sıçrayan Fasulye, Almanak, İskeletler Dansı, Ses-Harf-İmge, Bi-linç, Paris: Bir fetiş mekan için topografi denemesi. Bu başlıklar altında çok değişik konulara yer verilmiş. Edebiyat ve sanatta, “Surat Sûreti, Hayvanlar, Savaş, Uyku, Zaman” unsurları ele alınmış. Batur, son bölümde ise Ahmet Haşim’den Yahya Kemal’e, Gülten Akın’dan İlhan Berk’e kadar bir dizi sanatçının yazılarını “Türk Edebiyatında ve Resminde Paris” başlığı altında biraraya getirmiş. 
“Söz’lük” ise, bugüne kadar Batur’la yapılan söyleşilerden bir seçme. Batur, kitabın oluşum amacını “Bir edebiyat ürünün etrafında bir dizi etkinlik oluşuyor. Bunlar, geniş veya dar kitlelerle yazar arasında aracılık görevi görüyor. Bir anlamda, yazardan kendi kitabına giriş kapıları açması bekleniyor. Sonuçta ortaya bir söz gövdesi çıkıyorsa, yazar, bu söz gövdesinin kontrolünü kendi dışında bırakmamalı diye düşündüm. Bu perspektifle ortaya çıkan ‘Söz’lük’te, bugüne kadar yazdıklarıma şu ya da bu biçimde anlamlı köprüler kurabilecek sözler kendi içinde kurgulanarak yer aldılar” sözleriyle anlatıyor.