Bir zamanlar Diyarbakır’da faytonlar vardı

Haşim Caro- ÖZGÜR GÜNDEM

Diyarbakır’da sayıları bir zamanlar 700’ü bulan faytonlardan şimdi kırk bir tekerlek bile kalmadı. Tahtadan yapılan dört tekerleği, deri körüğü, rahvan atlarıyla “Gelin gibi süslü”  olan faytonlardan bir anı olarak söz ediliyor artık. Fotoğraflamak için fayton aradığımızı söylediğimiz nalbant Ramazan Anlı, “Arama boşuna. Faytonların çivisini dahi bulamazsın” diyor. Körüğündeki tutacağa el atınca yaylanan koltuğu, ince bir sanatla süslenen at koşumlarıyla bir zamanlar Diyarbakırlıların vazgeçilmez keyfiydi faytona binmek.
Mardinkapı’daki Arabacılar Kıraathanesi’nde bulduğumuz, saç ve sakalında ağarmayan bir tek kalmayan Ahmet Yen, faytonundan söz ederken “Her şey anılarda kaldı” diyor…
“O zamanlar kraldık. Şehrin en zengin adamı bize yaranmaya çalışırdı. Tüm anılarım faytonda kaldı.” diyordu Ahmet Yen, gözlerini uzaklara dikerek… “Yalnız faytoncular değil, dericiler, tekerlek tamircileri, hancılar, nalbantçılar da dört tekerlekli yaylı faytondan nasiplenirlerdi.” şeklinde konuşan Ahmet Yen, sonlarını hazırlayan “Hacuclara” çok kızgın: “Önce Jipler çıktı ama en çok ‘Hacuclar” (taksi) bizi yıktı. Arpa – saman almada zorlandık. Tamir yapacak adam kalmadı.” diye yakınıyor. 
Fayton ustaları oktan göçüp gitmiş dünyadan. “Geçim derdinden” terk etmişlerdi fayton yapmayı ve onarmayı. Oysa Saraykapı’daki nice ömürler tüketilmiş, bolca para kazanılmıştı faytonlardan. Onlar kazandıkça, nalbantlar da kazanıyordu. Taksi denen “Hacuc” Ahmet amcanın “Düşmanıydı…” Anılarını bile alıp götürmüştür onun…
Fayton tükenince nalbantlar da tükeniyor. Bir at arabaları kalmış şimdi… Ramazan Usta son nalbantlardan, Saraykapı’da bir kulübeyi andıran küçücük bir dükkanda “Baba mesleğini” icra ediyor. “Müşterilerim yok denecek kadar az” diyen Anlı ekliyor: “Mıh ve nalı borç alıp sonra ödüyorum. İş bulsam terkedeceğim mesleği.” 
Halbuki evvel zaman bambaşkaydı. Babasının dükkanı müşteriden geçilmezmiş. Oysa şimdi, neredeyse işsiz gibiydi. İşsizliğin kahredici sınırındaki Ramazan Anlı, nalbantlık serüvenini şöyle özetliyordu: “İlk on yılım iyiydi. Sağlam, on beş faytoncu müşterim vardı. Son üç yıl içinde de birkaç tane kaldı. Fakat birdenbire belediye, ‘şehri kirletiyor’ diye faytonları yasakladı. Şimdi sadece birkaç at arabası kaldı.”
Zaman su gibi akıp giderken değişen teknoloji, ulaşımda motor gücünü hayatımıza hoyratça sokmuştu. Şimdilerde fayton turistik bir araç. Çocuklarına şalı şapık giydiren turistler, ellerinde fotoğraf makineleriyle fayton sefasını anılaştırıyorlar. Ve biz de faytonların fosilini bile bulamadığımız Diyarbakır yerine, Adana’da çektiriyoruz fayton fotoğraflarını.