Hafız

Ragıp DURAN, ÖZGÜR GÜNDEM

Lice doğumlu ve 27 yaşında, 7 yıl hapis yattı. Çıktıktan sonra gazetecilik yaptı. Yeni Ülke’de iken yurtdışından gelen heyetlerle ilgilendi. Kontrgerilla’nın cinayetlerini araştırdı. Sonra Özgür Gündem’e geldi. Sakindi, çalışkandı. Çok okudu, incelemeler, araştırmalar yaptı. “Amacım iyi bir gazeteci olmak” demişti. Dün sabah işine giderken arkadan gelen kalleş bir kurşuna hedef oldu. Kürdistan’da son iki yıldır her gün ortalama 3 insan bu şekilde saldırıya uğruyor, ölüyor ya da yaralanıyor. Dağlardaki çatışmanın bilançosu bu sayıya dahil değil. Hafız’ı öldürenlerin amacı ne? Ne zaman bir gazeteci öldürülse gerçeğin bir perçemi ağlar. Ama aynı şekilde ne zaman bir gazeteci öldürülse, gerek meslekdaşlarında gerekse okurlarda gerçeği araştırma – inceleme şevki bir kat daha artar. Türkiye’deki bütün gazetecileri bile öldürseler gerçek değişecek mi? Hafız’ı kimler öldürdü? Diyarbakır büromuzun yanısıra Diyarbakır’daki tüm gazeteci arkadaşlarımız ayrıntılı bir çalışmaya girdiler. Görgü tanıklarıyla konuşuyorlar, bilgileri titizce değerlendiriyorlar. Kontrgerilla? Hizbi-Kontra? Hizbullah? İslami Cihad?

Katillerin isimlerinin ne önemi var? Devlet tüm yurttaşların güvenliğini sağlamakla sorumluysa bu saldırı öncelikle devletin bu sorumluluğunu yerine getir(e)mediğini gösteriyor. Diyarbakır gibi bir kentte güpegündüz, sokak ortasında silahlı bir saldırgan gelip yolda yürüyen birisini vurup olay yerinden kaçabiliyorsa, devletin varlığı en azından tartışmalı hale gelmiş demektir. Üstelik Yeni Ülke’den Cengiz, 2000’e Doğru’dan Halit ve Sabah gazetesinden İzzet’in failleri neden hâlâ bulunamadı? “Faili meçhul” cinayetlerin sayısı yüzü geçtiği halde neden hâlâ bir tek zanlı bile ayrıntılı olarak kamuoyuna teşhir edilmedi? Ne cinayetleri önleyebiliyor ne de katilleri yakalayabiliyor devlet. Bu durumda bölge halkında “Acaba devlet teşvik mi ediyor bu cinayetleri?” kuşkusuna yol açıyor. Devlet güçlerinin bölgedeki diğer uygulamalarına baktığımızda bu kuşkuyu kuvvetlendiren uygulamalarla karşılaşıyoruz: Devlet

Onlar, kendilerine dikte edileni değil, bizzat gördüklerini, yaşadıklarını yazmanın gazetecilik olduğunun farkındaydılar. Cinayetlere son vermenin yolu önce devletin bu uygulamalarına karşı çıkmaktır. Şeffaflık, demokrasi, insan hakları sözlerini sık sık tekrarlayan DYP-SHP koalisyonu yerel ara seçimleri kazanmış bile olsa dün Diyarbakır’da bir kez daha yenildi. Şiddete dayalı çözüm yöntemi terkedilmedikçe her hükümet, her Vali dolayısıyla Devlet bölgede yenilgiyi baştan kabul ediyor. Kızıltepe’de geçen hafta yapılan “Kontrgerilla’ya karşı Önlem Paneli” halkın kendi can güvenliğini sağlamak açısından başarılı bir örnek. Esnaf, meslek örgütü temsilcisi, belediye başkanı ve sıradan vatandaş artık kendi can güvenliğini korumak için örgütlenmek zorunda kalıyor. En etkili çare budur. Her cinayet ya da cinayet girişiminde sokaktaki insana düşen bir görev de var: Ölüm pahasına saldırganı yakalamaya çalışmak! Nusaybin’de SHP’nin bir yerel yöneticisi saldırıya uğradığına maktulün yanındakiler saldırganı kıskıvrak yakalamayı başarmışlardı. Ama katil daha sonra polis – adalet mekanizması içinde kayboldu. Oysa ki devletin bu katilden yola çıkarak “faili meçhul” olarak adlandırılan bir çok cinayeti aydınlığa kavuşturması gerekirdi.  Yakalanan katilin kaçırılması, kaybolması, kamuoyu önünde teşhir edilmemesi, devletin bölgede zaten iyice yıpranmış olan varlığını tehlikeye atıyor. Bu durumda maktül ve yakınlarında özel hukuk anlayışını geliştiriyor. Bundan sonra yakalanacak olan katil ya da katil zanlılarının polis ya da adalete teslim edilmemesi ve saldırıya uğrayanların kendi adaletlerini bizzat yerine getirmeleri sözkonusudur. Ayrıca bölgede, herkesin bildiği bir gerçek de, devlet otoritesinden doğan boşluğun bir örgüt tarafından kısmen de olsa doldurulduğudur. Hafız Akdemir öldü, ama başta GÜNDEM ve tüm basın “Kürt Gerçeğini” incelemeye, araştırmaya ve aktarmaya devam edecek.