Özgür Gündem -Selami İnce – 4 Temmuz 1992
Sosyolog Dr. İsmail Beşikçi, artık Türkiye’nin siyasi hayatında Kürt ve Kürdistan’ın çok önemli birer gerçeklik olduğunu savundu. “Bunun resmi ideolojiyle çarpıtılması, yok sayılması veya niteliğinin değiştirilmesi mümkün değildir” diyen Beşikçi, Kürt ulusunun, diliyle, kültürüyle, tarihiyle, Türkler’den ayrı bir ulus, Kürdistan’ın da ayrı bir ülke olduğunu ifade etti. Geçtiğimiz günlerde 900 Milyon Lira para ve 45 yıl hapis cezası istemiyle 9 kitabı için yargılanan Beşikçi ile yıllardır sürdürdüğü aydın tavrı ve mücadelesi hakkında konuştuk.
-Hakkınızdaki davalar bitmiyor. Son yargılamanızda da sizden 900 milyon lira istendi. İlk mahkemenizden son mahkemenize kadar Kürdistan’da ve savcılarda ne değişti?
BEŞİKÇİ - Ben 1960’lı yıllardan bu yana Kürtlerle ilgili araştırmalar yapıyorum. O yıllarda Türkiye’nin en demokratik dönemin yaşadığına inanılır. Oysa o dönem Kürt sorunu en az tartışılan konulardan biriydi. 1980’li yıllar ise en antidemokratik yıllar olarak bilinir ve öyledir de. Fakat 12 Eylül sonrasındaki bu dönemde Kürdistan sorunun anlaşılmasında büyük bir ilerleme oldu. Bu bir mevzuat değişimi sonunda gelişen bir durum değil. İnsanların zihninde büyük bir değişiklik oldu. İnsanlar zihinlerini özgürleştirdiler. 1960’lı yıllara nazaran sorunun anlaşılmasında ve anlatılmasında çok büyük bir gelişme var.
Değişmeyenlerin başında ise savcılar geliyor. Bana hala aynı soruları soruyorlar. SAvcılar hala “bölücülük, ırkçılık” suçlamasında bulunuyorlar. Hatta “Kürtleri tanıyoruz” gibi sözlerin de edildiği bir dönemde savcılar hala 60’lı yıllardaki savcılar gibi “Kürtlerin aslında Türk olduğunu” anlatmaya devam ediyorlar.
Bedelini ödeyen insanların sayısı çoğaldı. Göze alan insanların sayısı çoğaldı. 60’lı yıllarda Kürt sorununu anlamaya, kavramaya çalışanları “şu, şu, şu” diye sayabilirdiniz. Şimdi sayamıyorum, pek çok oldular.
-Türksünüz ve Kürtlerle ilgili en önemli araştırmaları yapıyorsunuz. “Siz Kürt değilsiniz niye Kürtlerle ilgileniyorsunuz” orusu herhalde çok soruluyor. Bu tavrınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçek aydın tavrı mı? Bir de Türkiye’de aydın olmak ne anlama geliyor?
BEŞİKÇİ - Çok büyük bir kavganın içinde olduğumu ilk kez 1972 yılının kış aylarında kavradım. Benim elbette o zamana kadar Kürtler konusunda düşüncelerim vardı ve Kürtleri kavramaya çalışıyordum ama çok büyük bir kavgayla karşı karşıya olduğumu o yıllarda anladım. Doğu Anadolu’nun Düzeni, Alikan Aşireti gibi kitapları yazmıştım. Bir takım makaleler yazılmıştı bu fakat bu yıla kadar sorunun büyüklüğünü kavradığımı çok sanmıyorum.
Bilimin bir özelliği vardır. Vardığınız sonuçları açıklayacak kadar cesur ve dürüst olmak. Örneğin 17. yüzyılda yaşıyorsunuz ve dünyanın döndüğünü gördünüz ama açıklayamıyorsunuz. Açıklamamak dürüstlük değil. Varılan sonucu açıklayamamak, bazı kurumlardan korkmak dürüstlük olmaz. Bilimsel süreç cesaret ve dürüstlük üzerine kuruludur. Bilimin önemli boyutlarıdır bunlar. Bilimsel sürecin ayrılmaz bir parçasıdır bu tür aydın tavrı.
-Türkiye’de garip bir “bilim tapınısı” yaşanmıyor mu? Solcuların da sanıyorum bazen gözartı ettikleri bir ‘saf bilimcilik’ var. Siz, bilim adamlığı için en azından “varılan sonucu açıklama dürüstlüğü ve cesareti” gibi bir kıstas getirdiniz ama bu ülkede bir sürü de bilim adamı var. Siz de bilim adamısınız, onlar da. YÖK Kürtlerin olmadığını kanıtlayın diye üniversitelere genelge gönderiyor. Size göre, kim bilim adamı?
BEŞİKÇİ - Resmi ideolojiyi yeniden üreterek bilim yapılmıyor. Türkiye’de toplumsal bilimler aslında resmi ideolojinin yeniden üretilmesi için vardırlar. Türkiye’de toplumsal bilim her şeyden önce resmi ideolojiyi eleştirebilmelidir. Oysa üniversiteler resmi ideolojiyi doğrulatmaya çalışıyor. Üniversite’nin ürettiğine bilim demek doğru değil.
Bir üniversitenin senatosuna sözün ettiğiniz genelgenin gittiğini düşünün. Oturup bu direktifi doğrulayacak çalışmalara girmeyi tartışıyorlar. Aslında bilim ne o direktifin yazılışı sırasında var ne de o tartışmada. YÖK, yönetime daha yakın bir kurum olduğu için böyle bir konuyu rektörlere gönderebilir ama siz bilimsel bir tavır sergileyen kurum olarak buna karşı çıkmalısınız. Devlet böyle bir çalışma yapar mı yapmaz mı o başka bir konu.
Türkiye’de hiç bir zaman üniversite olmadı. Üniversite olsaydı YÖK olmazdı. Sadece 12 Eylül’le ilgili bir olay değil bu. Üniversite hep resmi ideolojiyi üretti. 1960’lı yıllarda bana “Kürtlerle uğaşmayalım” denildi. Tehlikeli şeylerle uğraşmamam gerektiğini bana üniversitenin ilericileri söylüyordu.
-Hocam son zamanlarda bir de “tamam Kürtler var ama terörizim başka” gibi bir eğilim baskın olmaya çalışıyor. “Kürtler olsun ama devlete zarar vermesinler”e kadar geldik galiba. Kürt denilince ne geliyor akla?
BEŞİKÇİ - Tüm ulusal ve demokratik hakları gasp edilmiş bir halkın bu haklarını yeniden kazanabilmek için mücadele etmeleri geliyor aklıma. Bana hep ‘siz Kürtleri savunuyorunuz ama’ diye başlayıp devlet katında belli bir kademeye gelmiş Kürtler gösterildi ve ‘bunlar Kürt olmadıklarını söylüyorlar’ denildi. Adam kimliğini inkar edince üniversitede hoca olabiliyor, devlet katında olabiliyor. Kendi kimliğini inkar ettikten sonra her şey olursun. Bizim düşündüğümüz Kürtler, tüm ulusal ve demokratik hakları gasp edilmiş ve bunları kazanmaya çalışan, mücadele veren insanlardır.
-Yıllardır Kürtlerle ilgileniyorsunuz. Emniyet, mahkeme ve cezaevi üçgeninde hiç Kürtlerden de baskı gördüğünüz oldu mu?
BEŞİKÇİ- Görmez olurmuyum hiç. İşkencecilerin bir çoğu Kürt. Kimliklerini inkar etmiş Kürtler o kadar çok ki. 1971’de savcım Kürttü. Kimliğiyle ilgili olarak adam hiç bir şey istmiyor ki. Bana işkence yapanlar arasında ‘ben Kürdüm ve hiç bir şey istemiyorum. Sana ne oluyor?’ diye soranlar vardı.
-O zaman ne duyardınız hocam? Hangi duyguyu ağır yaşardınız?
BEŞİKÇİ- Hüzün. Hüzün tabii ki. Benim hakkımda Kürtlerin yaptığı iki ihbar var. Biri 1971’de. Sosyoloji profesörüydü ihbarcım. MHP’liydi. Türk milliyetçisiydi. 1980!li yıllarda da bir ihbarcım vardı. O adam o zamanlar kendisine MarksistLeninst diyordu. Şimdi Atatürkçü. 1970’li yıllarda Marksizmi bu ihbarcım çok vurgulardı. İhbarcım Kürt, yakalayan Kürt, işkenceci Kürt, gardiyan Kürt, savcı Kürt böyle bir gerçeklik işte.