Suat Kozluklu- CUMHURİYET
Eminönü’nden Karaköy’e yürümenin tadı vardı. Balıkçılar, nargileciler ve lokantalarıyla bir tarih gitti. Pek bilinmez ama gururluydu, yeni birini hazmedemedi ve yaktı kendini. Kimisi jilet fabrikasına gideceğini, kimisi şimdi durduğu Ayvansaray’da turistik bir hizmet vereceğini söylüyor.
“Orada balık tutmak, ayrı bir zevkti benim için. Pazar gününü dört gözle beklerdim. SAbahın erken saatlerinde, burada hareket başlardı. Herkes sanki önceden yerini ayırmış gibi her zamanki yerine kurardı tezgahını. Bir zamanlar burada balık tutmamıza izin vermezlerdi. O yüzden de az uğraşmamıştık zabıtayla. Köprünün altına geçeri oltalarımızı keserlerdi. Biz de her defasında yenisini takardık. Onlar da artık bıkmışlardı bizden, yıldıramamışlardı köprü aşığı balıkçıları. Ancak zamansız ayrıldı bizim emektar. Oysa ki biz, yaz-kış hiç yalnız bıramamıştık onu. O ise bizi yalnız bırakıp gitti. Yeri doldurulamayacak bir şekilde. Şimdi yerimiz de Sarayburnu. Burası rahat, ama emektar Galata Köprüsü’nün yerini tutmuyor.” Duygularını böyle dile getiriyor 17 yıllık amatör balıkçı Ahmet Demircioğlu.
Zamansız ayrılmıştı yaşlı Galata Köprüsü. Birdenbire emekli yapmıştı kendini. Sanki git diyen vardı kendisine. Yoksa yeni köprünün “üstüne kuma” geleceğini mi düşünmüştü? Pek bilinmez ama gururluydu Galata Köprüsü. Yeni birini hazmedemeyerek yaktı kendini. kimisi jilet fabrikasına gideceğini söylüyor, kimisi ise şimdiki durduğu Ayvansaray’a çekilip turistik olarak kalacağını söylüyordu.
O bunları kabul etmedi. İkinci plana itilmek zor geldi ve çekip gitti. Peki onunla birlikte neler gitti? Hatıralarda kalan bir dolu eski anı mı? Nargileci İbrahim usta, meyhaneci Şakir, balık ekmekçi İbrahim mi? Evet onlar. İstanbul denince akla gelen köprüyle birlikte özdeşleşmiş balıkçılar da çekip gitti. Artık Karaköy’den Eminönü’ne yürümenin de bir anlamı kalmadı. Gazeteden Galata Köprüsü’nün fotoğrafının çekilmesi gerektiğinde, İstanbul’un simgesi olan köprüyü balıkçılarla birlikte çekerdik. Çünkü bir elmanın iki yarısı gibiydiler. Onlar bir bütündü ve ayrılmazlardı.
Amatör balıkçı Yunus Kaya da balık tutmaya Galata Köprüsü'nde balık tutanlara özenerek başladığını anlatıyor. Kaya, “O zamanlar, ilkokula başlamıştım. Babam işi gereği, Kurtuluş’tan Eminönü’ne gelir giderdim. Galata Köprsü’nde baık tutanlara özenir, ben de tutmak istedim. Sonra babam bana bir olta aldı, ben de Galata Köprsü’ndeki yerimi. Yandığı zaman o kadar üzüldüm ki bilemezsiniz. Köprüden çıkan istavrit ve izmarit hiçbir yerde çıkmaz. Öyle de verimliydi.”
Kaya şimdi yeni köprüde balık tutmadığını sorduğumuzda ise şunları söylüyor: “Açıkçası, tutmak istedim. Benim gibi birkaç arkadaşla denedik ama zabıta izin vermedi. Yasakmış. Ne yasaksa anlamadık. Şimdi ise yeni yerimiz, yeni köprüye karşı Sarayburnu”.
Günün ilk ışıklarıyla birlikte birer ikişer gelinirdi köprüye. Ne dostluklar kurulmuştu üstünde. Bir yanınızdaki o gün gelmediğinde ertesi gün niçin gelmediği sorulurdu kendisine. SAnki Galata Köprüsü'ne ayıp olmuş gibi…
Bütün bir haftanın stresi, yorgunluğu, gürültüsü yok olurdu köprüsünün üstünde. Köprünün dubaları gibi biz de dalardık oltayla birlikte denizin derinliklerine..