Mustafa Kemal Kara
Bugün izleyici rekoru kıracak bir karşılaşma gelecek ekranlara. Türkiye’nin özellikle son yıllarda Avrupa’da elde ettiği başarılarla dikkati çeken Galatasaray takımı ile İtalya’nın güçlü ekiplerinden Roma arasında yapılacak maç televizyon ekranlarından naklen yayınlanırken, eğer sonuçta Galatasaray tur atlarsa insanlar sokağa dökülecekler ve çeşitli gösterilerle bu zaferi kutlayacaklar.
Özel televizyonların yayına girmesiyle birlikte tartışmalara neden olan konulardan bir tanesi de maçların ekranlardan naklen yayını ile ilgili idi. Bu konuda kulüplerle anlaşmalar yapan özel televizyonlar yayın hakkı için birbirleriyle adeta bir savaşa girerlerken spor kamuoyu da naklen yayınların tribünleri boşalttığı gerçeğini vurgulayarak önlem alınması için uyarılarda bulundu.
Futbol maçlarının televizyondan naklen yayınlanması dolaylı olarak gazetelerin satışlarını da olumsuz yönde etkileyecek bir unsur olabilirdi. Çünkü karşılaşmaları her karesiyle evinde izleme olanağına sahip olan seyirci için bir gün sonra aynı maçı gazeteden okumanın bir anlamı olmayabilirdi.
Bu konuda kulüplerin de bir görüşü vardı elbette. Televizyonlarla naklen yayınlar için masaya oturan kulüp yönetimleri tribünlerin dolmamasına üzülüyorlardı ancak özel televizyonların yayın hakkına karşılık olarak verdiği paradan da vazgeçemiyorlardı.
Ticari televizyonlar için önemli olan izleyici kitlelerini ekran başına çekebilmektir. Çok seyirci çok reklam, çok reklamda çok kar demektir. Bu bağlamda futbol maçları da özel televizyonlar için sinema filmleri gibi iyi bir kozdur. Maç kuşaklarına verilen reklamların sayısı ortadadır.
Tribünlerin boş olup olmaması televizyon kuruluşlarının sorunu değildir. Onlar için önemli olan ekranlarının karşısındaki seyircinin sayısının çokluğudur. Bütün çabaları da bunun içindir. Televizyonların sinemaya da yaklaşımlarını bu gerçeğin ışığında incelersek yanılmış olmayız.
Özellikle büyük kulüpler arasında oynanan futbol maçları için tansiyon bazı gazeteler tarafından özellikle yükseltilir. Bu gazetelerin amacı maça yönelecek ilgiyi tiraja yansıtmak bunun için de dikkatleri maç üzerinde toplayabilmektir.
Bu durumda ister istemez bir kutuplaşma oluşmaktadır. Bazı gazetelerin tahrik unsuru olabilecek başlıkları ve haberleri fanatikleri besleyen bir kaynak durumundadır. Tek tek sorarsanız hiçbir spor yazarı fanatikliği, kavgayı, küfürü onaylamayacaktır. Ancak onların çalıştığı gazeteler haber anlayışlarıyla sporun özüyle bağdaşmayan davranışlara zemin hazırlamaktadır. Şimdi ne yazık ki bu gazetelere bazı televizyon kanalları da eklenmiştir.
Gazeteler ve televizyon kanallarının yükselttiği tansiyonun etkisinde ekran başına oturan taraftarlar maçı mutlaka takımlarının kazanmasına şartlanmaktadır. Taraftar bunun aksini kabullenmektedir. Burada alınacak bir galibiyeti ya da malubiyeti kendi kişiliğine maletmekte ve bu nedenle de yenilgiyi kabullenemeyip olay çıkarmaktadır. Trübündeki izleyicinin sahaya sıçrayan taşkınlıkları ve saldırılarının altında yatan nedenleri de bu psikolojide aramak gerekmektedir.
Fanatikler için futbol maçlarını sahte bir moral kaynağı olarakta değerlendirebiliriz. Günlük yaşamlarında kimi sorunlara yenilen insanlar galibiyetlerini futbola yüklemektedirler. O galibiyeti sorunları da aşan bir zafer olarak algılamakta e kendilerini de kandırmaktan geri kalmamaktadırlar. İşte burada alınan bir yenilginin taraftar üzerinde büyük etki yapması kaçınılmazdır.
Futbol maçları televizyon kanalları için altın yumurtlayan tavuk durumundadır. Bu nedenle futbol maçları inşalara bir ölüm-kalım meselesi gibi sunulmaktadır. Oysa sporun ölmekle kalmakla bir ilgisi yoktur. Televizyon yayıncılığının Türkiye’de yapılmak istenilenlerle pek bir ilgisi olmadığı gibi...