Özcan Buze
Çin Komünist Partisi’nin 14. Kongresi tüm dünyada ilgiyle izleniyor. Birçok gözlemci bu kongrenin Çin’in geleceğini belirleyici öneme sahip olduğu tespitini yapıyor. Kongrenin, çoğu kişi için sosyalizmden geri dönüş anlamına gelen “sosyalist piyasa ekonomisi” şeklinde ifade edilen reform programını kabul etmesi bekleniyor. Öte yandan yönetimde partinin rolünün azalması beklenmiyor. Bu iki nokta Çin’deki yönetimin niteliği konusundaki tartışmaları da güncelleştiriyor.
Marksizmin kurucuları olan Marx ve Engels geri dönüş sorununu ele almadılar. Onların önündeki ödevler farklıydı. Marx ve Engels çok kısa sürmüş olmasına rağmen tarihteki ilk proletarya iktidarı olan Paris Komünü’nün pratiğini tahlil edip teorik sonuçlar elde ettiler. Buna göre, işçi sınıfı hazır devlet aygıtını kullanamaz. Bu aygıtın yerine yeni bir aygıt kurulmalı, bu da “proletarya diktatörlüğü” olmalıdır. Yıkılan burjuvaziden gelen geri dönüş tehlikesi bu şekilde engellenecekti. Sosyalizmi kurma sürecine ilişkin bir deney olmadığı için bu süreçteki geri dönüşü ele alıp bunun teorisini yapmaları belenemezdi.
Sosyalizmi kurma deneyine ilk girişen Sovyetler Birliği’nde devrimin yerleşmesi aşamasında geri dönüş tehlikesi iktidardan indirilen sınıftan geliyordu. Bu aşamada üretim araçları toplumsallaştırılınca dış saldırı hariç, geri dönüş tehlikesinin ortadan kalkacağı düşünülüyordu. Sosyalizmi kurma deneyine ilk girişenlerin önündeki ödev devrimi, iktidardan indirilen sınıfa karşı korumaktı. Bu nedenle Lenin de karşı devrimin ezilmesinden, yani iki sınıf arasındaki kesin hesaplaşmadan sonraki geri dönüş sorunuyla fazla ilgilenemedi. Gerçi yaşamının son yıllarında dikkatini bu noktaya yöneltmişti. Ama henüz deneyin çok erken aşamalarında bulunuluyordu. Lenin üretim araçlarının toplumsallaştırıldığını göremeden öldü. Elde tahlil edilecek teorik sonuçlara ulaşılacak bir deney bulunmuyordu. Bunun için kapsamlı bir teori ortaya koymadı.
Sovyetler Birliği’nde sosyalist kuruluş sürecini yöneten Stalin de teorik çalışmalarında bu soruna yönelmedi. Sovyetler’de üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet 1950’lerde kaldırıldı. Stalin 1936’da artık Sovyetler Birliği’nde sınıfların ortadan kalktığını ve sınıf mücadelesinin sona erdiğini ilan etti. Gelgelelim, öyle söylendi diye sınıf mücadelesi bitmedi. Nesnel toplumsal yasalar kararnamelerle ortadan kaldırılamıyor. Nitekim sınıf mücadelesinin bitmediği, Stalin’in ölümünden ve Kruşçev’in işbaşına gelmesinden sonra bütün berraklığı ile görüldü.
Bu deneyi Mao analiz etti ve elde ettiği sonuçları teorileştirdi. Buna göre, sosyalizmin kuruluşu, içinde gelişmeler taşıyan uzun bir süreçtir. İktidar ele geçirilip karşı devrim ezildikten ve üretim araçlarının mülkiyeti toplumsallaştırıldıktan sonra otomatik pilota bağlanmış bir uçak gibi hedefe doğru gidilmemektedir. Geri dönüş tehlikesi hala mevcuttur. Ancak üretim araçları toplumsallaştırıldıktan sonra geri dönüş tehlikesi, yıkılmış olan hakim sınıflardan ya da onların kalıntılarından değil, parti ve devlet içinde kapitalizm yolunu tutmuş olanlardan gelmektedir.
Sovyetler Birliği’nde üretim araçlarının toplumsallaştırılmasından sonra Kruşçev’in işbaşına gelmesiyle başlayan sürecin sonunda üretim araçları adım adım küçük bir azınlığın tekeline geçti. Oluşum halindeki burjuvaziler henüz ideolojik hakimiyetlerini kuramadıkları durumlarda kendi saf ideolojileriyle orya çıkmıyorlar. Geri dönüşün yaşandığı ülkelerde de yeni hakim sınıflar revizyonizmle ortaya çıktılar. Ancak sosyalizm kisvesi takmış revizyonizmin, sol içinde bir akım olmayıp bir burjuva ideolojisi olduğu, pratikle doğrulandı. Mao bunu “Revizyonizm burjuvazidir” şeklinde ifade etmişti.
Devlet ve parti yönetimi böyle küçük bir azınlığın eline geçtikten sonra geri dönüşün önüne nasıl geçilebilirdi? Mao buna “kitle hareketleriyle” cevabını verdi. Devrimi sosyalizm döneminde de sürdürme ihtiyacı kendini ortaya koyuyordu.
Mao, 1966 mayısında “Karargahları bombalayın” çağrısıyla başında bulunduğu iktidara karşı kitle inisiyatifini harekete geçiriyor ve büyük proleter Kültür Devrimi başlatılıyordu. Kültür Devrimi’nin birinci yıldönümünde de burjuva yolcuların iktidarı tümüyle ele geçirmelerini önlemek için ileride birçok devrimin olacağını söylüyordu.
Mao, 1976 yılında öldüğü zaman da sosyalizm ve geri dönüşe ilişkin deneyler sınırlıydı. Çin’deki Kültür Devrimi dışında herhangi bir pratik yaşanmadı. Mao reformcu akımın iktidara geldiğini ve sürecin çıplak kapitalizme dönüş ile tamamlandığını göremedi. O sürecin başını görmüş ve bunu analiz etmişti. Bu süreç Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov’un iktidara gelmesi ile perestroyka ve glasnost politikalarıyla tamamlandı. Çin’de de Mao öldükten iki yıl sonra sosyalizmin kuruluşu sırasında da sınıf mücadelesinin sürdürülmesi teorisini reddeden bir yönetim işbaşına geldi.
1978 yılında Deng Slo Ping’in hakimiyeti ele geçirmesiyle başlayan süreç Çin’i bugüne getirdi. Çin2in bugün geldiği nokta bazılarınca “glasnostuz perestroyka” olarak nitelendiriliyor. Bir yanda “sosyalist piyasa ekonomisi” gibi tanımlarla uygulamaya konan ekonomik reformlar, diğer yandan da siyasal alanda dizginleri elde tutmak çabası böyle bir nitelemeye haklılık payı sağlıyor.
Ancak Çin’de süreç, Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi tamamlanmış değil. Bir başka deyişle iki çizginin mücadelesi henüz sürüyor. Bu mücadelenin kongreden sonra devam edeceğini düşündüren en önemli etken, partinin merkezinde Deng kanadının etkisine karşılık halk içinde kırsal alanda, fabrikalarda sol eğilimin kuvvetli olması. Bu kaçınılmaz olarak parti içindeki yansımasını iki çizgi mücadelesinin devamı şeklinde bulacak.