Türk basını ve basının görevi

Hüseyin Deniz

Büyük tantana ile kurulan DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde Güneydoğu’da katledilen gazeteci sayısı, Özgür Gündem gazetesinin Gercüş muhabiri Yahya Orhan ile birlikte yedi oldu. Diyarbakır muhabiri Burhan Karadeniz de iki gün önce silahlı saldırıda ağır yaralandı. Bilindiği gibi daha önce 2000’e Doğru muhabiri Cengiz Altun, Sabah muhabiri İzzet Kezer, Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir, serbest gazeteci Mecit Akgün ve Özgür Halk muhabiri Çetin Abayay tıpkı Yahya Orhan gibi "kimlikleri belirsiz” kişilerce öldürülmüşlerdi. Vurgulayarak yazıyorum: Bu gazeteciler “demokratikleşme” ve “şeffaflık” şampiyonu DYP-SHP hükümeti döneminde öldürüldüler.

Öldürülen gazetecilerin mensubu oldukları gazete ve dergiler, cinayetlerden hükümeti sorumlu tutuyorlar. Ben de aynı kanıdayım. Bu cinayetleri işleyenlerin cüret ve gözü karalıklarının kaynağı, hiç kuşkusuz hükmettir. Onları; gazetecileri, yurtsever insanları öldürmeye azmettiren, tahrik ve teşvik eden hükümetin izlediği politikadır. Kimse bu hükümetin can güvenliği sağlamasını beklemesin.

Ama ben hükümetin yanı sıra basının daha doğrusu Türk basınının ve Türk basın kuruluşlarının yani dernek ve gazeteci cemiyetlerinin de bu cinayetlerden en az hükümet kadar sorumlu olduklarına yani hükümetin suç ortakları olduklarına inanıyorum.

“Şimdilik son” basın şehidi Yahya Orhan’ın [“Şimdilik son” diyorum çünkü bu yazının yayınlanacağı cumartesi gününe kadar (bugün) başka gazeteci arkadaşlarımızın öldürülüp öldürülmeyecekleri belli değil] öldürülmesi karşısında günlük gazetelerin tavırları ibret vericidir. Öldürülme haberi sadece Özgür Gündem’de geniş bir biçimde ve manşetten verilmiştir. Cumhuriyet gazetesi haberi beşinci sayfadan vermesine karşın geniş yer ayırmıştır. Diğer gazeteler ise öldürülme haberini ya hiç vermediler ya da yasak savar cinsinden bir iki cümle ile geçiştirdiler.

Kısacası Türk basını, karanlık cinayet çeteleri tarafından katledilen bir gazeteciye her zaman olduğu gibi sahip çıkmamıştır. Yani Türk basını için Yahya Orhan’ın öldürülmesi haber bile değildir. Öyle ki cinayeti kınayan demeçler veren basın kuruluşları başkanlarının demeçleri, açıklamaları kendi gazetelerinde bile yer almıyor. Hükümete suç ortaklığı yapan ve cinayetlerin işlenmesini özendiren; işte Türk basınının ve basın kuruluşlarının bu ilgisiz, duyarsız, vurdumduymaz tavrıdır.

Gazetecilerin öldürülmeleri karşısında Gazeteci dernek ve cemiyetleri, hükümetin yakasına yapışsalardı, cinayet haberlerini manşetlerden ve geniş bir biçimde verselerdi, heyetler oluşturup olay yerinde araştırma yapsalardı, kararlı bir biçimde olayın takipçisi olsalardı, hem üzerlerinde düşen görevlerini yerine getirmiş hem de cinayet şebekelerinin cinayet işlemelerini önlemiş olurlardı.

Ama nerede o basın ve basın kuruluşları? Kendi öz mensuplarına sahip çıkmayan gazeteler, devletin politikasına aykırı yayın yapan gazete ve dergilerin mensuplarının öldürülmelerine hiç sahip çıkmazlar. Türk basınının bir örneğine dünyada rastlamak mümkün değildir. Devleti devletten daha çok savunan, koruyan ve kollayan basın, sadece ve sadece Türkiye’de vardır.

Türk basını da tıpkı devlet gibi yurtsever, sosyalist ve Kürt basınını “üvey basın” görüyor. Allah bilir, bu basından öldürülenler için de içten içe seviniyorlardır.

MİT haberleriyle ödül alan MİT Başkanı’na, Başbakan’a, bakanlara, valilere, kaymakamlara ödüller verip ödüller alan devletle ve devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla “al gülüm ver gülüm” ilişkileri içinde olan basın ve basın kuruluşları, Türkiye’nin en büyük ve en önemli sorunu haline gelmişlerdir. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel işte bu Türk basınıdır. Her şeyden önce bu basını teşhir etmek, tecrit etmek ve etkisizleştirmek gerekir.

Üstüne vazife olmadığı halde devletin “bekası” üstüne titreyen basın ve basın kuruluşları, biraz da gazetecilerin “bekası”, can güvenliği, özgürce görev yapma ortamı için çaba göstermelidirler.

Çürüyen devletin hiçbir etkinlikleri kalmayan, basın dışında her işe burunlarını sokan ve her şeyle ilgilenen basın ve basın kuruluşlarının yerine çağdaş ve gerçek basın derneklerine gereksinim vardır.

Halk arasında “yalancı basın” olarak adlandırılan Türk basınına artık ihtiyaç kalmamıştır. İhtiyaç kalmadığı ve “Okunmasalar da olur” gerçeğinden dolayı bugün Türkiye’de nüfus 60 milyon olduğu halde basının toplam tirajı üç milyon dolayındadır. Bu üç milyonun önemli bir kesimi de “kupon kesenler”dir.  Gazeteler kuponla bir şeyler vermekten vazgeçsinler, görün bakın tirajlar nasıl baş aşağı düşer.

Öncelikli görev; muhbirlik yerine muhabirlik yapan, polis sorgularına katılıp eli kolu, gözleri bağlı insanlara işkence yapanların yerine devleti, işkenceyi, insan hakları ihlallerini sorgulayan gazetecilerin sayılarını arttırmak ve bu anlayışta basın kuruluşlarını kurmaktır.

Basının görevi, gazetecileri öldürenlerin, gözaltına alıp işkencelerden geçirenlerin, görev yapmalarını engelleyenlerin üzerine gitmek olmalıdır. Ancak o zaman Yahya Orhan’lar, Hafız Akdemir’ler, İzzet Kezer’ler… öldürülemezler, huzur içinde, özgürce ve korkusuzca görevlerini yaparlar.