Hıdır Geviş
Kürt Enstitüsü (Enstituya Kürdi) 18 Nisan 1992’ tarihinde İstanbul’da kuruldu. Kurucular Kurulu’nda Dr. İsmail Beşikçi, Dr. Cemşid Bender, Abdurrahman Dürre, Feqi Hüseyin Sağnıç, İbrahim Gürbüz, Yaşar Kaya, Musa Anter, Süleyman İmamoğlu ve Talat İnanç’ın yer aldığı Enstitü’nün Başkanlığını İsmail Beşikçi yapıyor. Geçici Yönetim Kurulu’nda ise İbrahim Gürbüz, Abdurrahman Dürre ve Musa Anter yer alıyor.
İsmail Beşikçi’nin Ankara’da olması nedeniyle geçici başkanlığı yürüten Musa Anter’le Enstitü üzerine görüştük.
- Kürt Enstitüsü’ne neden gereksinim duydunuz?
Musa Anter: Yüzyıllardan beri Kürt kültürü diğer uluslar eliyle yok edilmeye çalışıldı. Bu nedenle Kürt Enstitüsü’nün çok daha önce açılması gerekiyordu. Fakat Türkiye’deki resmi ideoloji, bu tür bir girişimi yasaklamıştı. Öyle ki bu yasak Kürtçe’yi bile inkar ediyordu. Kürt halkı tekrar tekrar işe baştan başlamak zorunda kalmıştır. Kuşkusuz, zorbalığa, uygarlık düşmanlarına karşı dayanma gücünü insanlığın erdemi haline getiren sadece Kürt halkı değildir. Kürt halkı gibi birçok halk da aynı acıyı yaşadı ve hala aynı acıyı yaşayan halklar da var. Örneğin, Filistin, Berberiler vs. Aynı acıları, zorlukları her gün yaşayan tüm kültürel değerleri tahrip edilen ve kimliği yok sayılan Yakın Doğu’da sayısal bakımdan üçüncü sırada (Araplar ve Türkler’den sonra) yer alan Kürt halkı, Ortadoğu’daki yazgısını değiştirmek için her alanda yeniden inşa sürecine girmiştir. Bu noktada enstitümüzün temel amacı belli. Kürt kültürüne “Rönesansını” yaşatmak.
- Neler yapmayı hedefliyorsunuz?
Anter: Enstitünün amaçlarını şöyle sıralayabiliriz: Dil, tarih, edebiyat, etnoğrafya ve genelde Kürt kültür mirası alanında araştırma ve inceleme yapmak. Avrupa, Rusya, Amerika ve diğer ülkelerdeki Kürt enstitüleri ve diğer ulusların kültür merkezleriyle diyaloglar kurmak; tahrip edilmiş, yağmalanmış Kürt kültür ve sanat değerlerinin derlenip merkezileştirilmesini, korunmasını, yenilenmesini ve yayılmasını sağlamak. Kürt Etnoğrafya Müzesi’nin oluşturulmasını gerçekleştirmek. Gerek Kuzey Kürdistan’daki gerekse de Kürdistan2ın İran, Irak ve Suriye parçalarındaki bilim adamı ve yabancı uzmanların katılımıyla Kürt kültür araştırma merkezleri kurmak. Genel olarak enstitünün amaçlarını bu başlıklar altında toplayabiliriz.
- Enstitü şu an herhangi bir çalışma yapıyor mu?
Anter: Biz, şimdilik “Yukarı Mezopotamya Kültür Merkezi”ne bağlıyız; dolayısıyla çalışmalarımızı onlarla birlikte yürütüyoruz. Bir yol içinde bu kuruluşla beraber folklor faaliyetleri, dil kursları, piyesler, musiki koroları ve eski Kürt eserlerinin toplanması gibi etkinlikler içerisine girdik.
- Kürt kültürü ile ilgili yapılacak araştırma projelerine destek verecek misiniz veya bursla öğrenci yetiştirecek misiniz?
Anter: Tabii programımızda bütün bunlar var. Ancak bu dediğiniz burs ve yardım işi parasaldır. Halen biz ekonomik anlamda yardıma muhtacız. Fakat ümit ediyoruz ki süreç içinde bunlar da geçekleşecek.
- Peki Vakıf faaliyetlerini gerçekleştirebilecek yetişmiş, birikimli insan konusunda herhangi bir sıkıntınız var mı?
Anter: Kadro meselesi oldukça önemli. Biz Türkiye’de ilk defa bu tür bir oluşuma yöneldik. Şimdilik dışarıdaki Kürt kökenli diğer kuruluşlarda görev alan Kürdolog ve Türkologlardan yararlanıyoruz. Tabii zamanla kadromuz daha da zenginleşecek.
- Kürtçenin çeşitli sorunları var, lehçe farkı, alfabe sorunu gibi… Bu noktada neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Anter: Şimdi tüm uluslarda lehçe farklılıkları vardır. Onlarda bu farklılık zenginlik sayılırken aynı şey Kürt dili için söz konusu olunca kusur oluyor. Örneğin Arapların 17 lehçesi var. Bugün Faslı bir Berberi, bir Mekkelinin ya da bir Şamlının dilinden anlamaz. Türklerde de böyledir. Yalnız Anadolu lehçelerine bakacak olursak bugün bir Kastamonulunun Türkçesi, İstanbulludan çok farklıdır. Kaldı ki Orta Asya Türkleri son zamanlarda Ankara’ya geliyorlar ve ancak tercümanlar vasıtasıyla anlaşıyorlar. Ama hepsine Türk ve Türki cumhuriyetler diyoruz. Yine de Kürtçe iyidir. Topu topu dört lehçemiz var. Onlar da birbirine çok yakındır: Kurmancî, Soranî, Zaza. Biz şimdi Türkiye’deki diğer lehçeleri ihmal etmeyerek Kurmancî lehçesi üzerinde duruyoruz. Eskiden Kürtler, Arap alfabesini kabul etmişlerdi ve yazılarını o alfabeyle yazıyorlardı. Bugün 400-500 senden beri yazılmış çok sayıda Kürtçe divan, destan, mevlid, aşk öyküleri, matematik kitapları var. Bunlar Kürtçe ve Arap harfleriyle yazılmıştır. Ancak biz Türkiye Kürdistan’ında 1930’dan beri Celâdet Bedirhan’ın hazırladığı Latin harflerini kabul etmişiz. Alfabemiz şimdilik 31 harf. Eksiğimiz var… İleride tamamlamak istiyoruz.
Şimdiye kadar Kürtçe gazete, dergi ve diğer iletişim araçları olmadığı için lehçeler arasında ağız farkları meydana gelmiş. Tüzüğümüzde de var; çıkarılacak neşriyatla bu eksiklikler giderilecektir. Genelde “Bohtan” şivesi kabul edilmiştir. Çünkü hemen hemen tüm Kürt edebi klasikleri, bu şiveyle yazılmıştır. Örneğin, Meleyi Ceziri, Feqê Teyra, Melayê Batê, Ahmedê Xani ve diğerleri gibi.
- Kürt kültürü ve edebiyatı sözlü bir geleneğe sahip. Bütün bunları yazıya dökerek daha da kalıcı hale getirme konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Anter: Uzun yıllardan beri yazılı Kürt Edebiyatı horlanıp yasaklandığı için sözlü Kürt edebiyatı öne geçmiştir. Bugün hal arasında söylenen masallar, hikayeler, şiir ve tarihi olaylar toplanırsa kısa bir zamanda “Milli Kürt Kütüphanesi” kurulacaktır. Biz Enstitü olarak bunu programımıza aldık ve de gerçekleştirmek için büyük bir çaba harcıyoruz.
- Bugün Türkiye’de emperyalist Batı kültürü, çeşitli medyalarla Türkiye’ye aktarılıyor. Kürt Enstitüsü buna alternatif olarak “3. Dünya Kültürü”nün de bu ülkede tanınması konusunda bir şeyler yapmayı düşünüyor mu?
Anter: İleride elbette “3. Dünya Kültürü”yle ilgileneceğiz. Nasıl ki Dünya Enstitüleri Kürt kültürüyle ilgileniyorsa biz de diğer kültürlerle ilgileneceğiz elbet. Ancak henüz yolun başındayız. Şu aşamada bütün düşüncelere geçeklik kazandırabilecek durumda değiliz. Öncelikle Kürt kültürüne önem veriyoruz.